Zannetmek

‘Sabah uyandığımda güneşi gördüğüm için bu günün, diğer günlerin ve nerdeyse herşeyin iyi olduğuınu düşündüm. Büyük bir enerji doldu içime, zaman hızlanmıştı. Birbiri ardına bugün yapacaklarımı o büyük enerji ile birlikte planlamaya, hayal etmeye başladım. Ertelediğim herşey aklıma  gelmeye başladı  ama bugün yeni bir gün!.. Sabahın tüm kurallarını, yüz yıkamayı, diş fırçalamayı, kahvaltı yapmayı becerdikten  sonra oturduğum anda birden hava kapadı.. İnanamıyorum !… O kadar plan yapmıştım. Herşey çok güzeldi,. güzel gelişiyordu. Ne yapacağım şimdi?…’

Hep yaşadığımız şeyler…..

Ancak burada önemli olan nokta acizlik, kendi hayal dünyasında hapsolmak cinsinden durumlar değil. Hayatımızı  toplum ve  geçmiş zaten belirlemiştir,  biz ya uygularız yada kaçmaya çalışırız. (ama sadece çalışırız) Hani çemberin neresindesin sorusu gibi… Bizim   yaşadıklarımız   daha önce yaşananlardan daha zengindir. Çünkü durağanlık  erimekte, form değiştirmektedir ve yaşam üst üste birikir hemde tüm yaşananlarla. Her şey durağan halde yani titreşimsizlikle başlayıp rezonansa gelip yaşama geçer, titreşir.

Yalnız  başlayıp demek, sadece anlamak açısından doğru olabilir, çünkü durağanlık zaten hep varolmayı, zamansızlığı gerektirir. Mesela sevgi her zaman her yerde durağan halde var iken onu rezonansa geçiren  bir durumdan dolayı yaşama geçer, titreşir. Bu açı başlangıcın olmadığını fakat  kişisel başlangıçların olduğunu anlatabilir. Yani sevginin ( geniş manada) başlangıcının olmaması gibi.. Ama çocuk fikri, bir kadının sevgisini durağandan yaşama geçirebilir, başlatabilir. Hatta kadın olmaya bile gerek kalmadan altı yedi yaşlarında bile daha ufak çocuklara annelik sevgisi ile yaklaşmış olmamız olası.

Bir diğer konu kaçma konusudur. Buna etki-tepki de diyebiliriz.Dünya’nın işleyiş sistemi, doğa yasalarına baktığımızda ve diğer canlıları gözlediğimizde, sistemi görebiliriz.Güzel olan sistemin yaşıyor olmasıdır. Yaşayan sistem bir yandan çeşitlilik oluştururken diğer yandan kendini sağlama alır. Nasıl mı?… Kendine alternatif yaratarak. Mutasyon, doğal seleksiyon, komünizm hatta vejeteryanlık, homoseksüllik ve bir çok savunduğumuz, inandığımız, gerçek dediğimiz yaşananlar….Kendisinin sonu olduğunu bilen ve buna göre yaşayan insan o büyük korkudan dolayı bir fikre, bir akıma saplanmak, inanmak zorundadır.Yani yere bastığımızda yerçekimine güvenerek düşmeden ayakta kalabileceğimiz fikrine saplandığımızdan dolayı herşeyin bize hizmet ettiğine inanmamız gibi. Evet homoseksüel bir insanın ‘ben böyleyim’ fikrini savunması, buna gerçekten inanması doğrudur. Hatta vejeteryanlığın bile felsefesi  varken hepsi mantıklıdır. Oysa hiç bunların sistemin kendini ayakta tutabilmesi için ortaya çıktığını düşünecek kadar vaktimiz olmamıştır.Ayrıca tüm bunlar son derece gereklidir de.( çeşitlilik ) Çünkü farklılığı bütünün içinde yaşayabiliriz.

Bizler bu beyne sahip olduğumuz sürece hayatı zannederek yaşamaya devam edeceğiz. Tüm yaşananlar zannederek başlar, zannederek gelişir ve biter.Her insanın farklı bir yapıda olması her bir bağımsız olayı farklı algılamasına yol açar. Bu insanın kapasitesine, o anki seviyesine bağlı olarak gelişir. (mi? yoksa bu da bir zannetmemidir?)

Kendimizle uğraşmadıkça zannetmenin farkına varmak güçtür, hatta zannederek  yaşama fikri son derece saçma gözükebilir. Konu ne kadar akıllı olduğumuz, ne kadar başarılı olduğumuz vs  değil farkındalığımızdır. Ama bir büyük tehlike var.Farkındalığımızı bile zannetmelerden oluşturmuş olabiliriz. Çünkü ‘zannetme’  işletim programıdır. Zannetmenin diğer bir söylenişi  ‘öyle olduğuna karar vermek’ tir. Zaman içinde ufak tokatlar yerken ortaya bir soru çıkar: ya tüm bunlar zannetmekten ibaretse? İçsel ses biraz temkinli, biraz korkulu geride durmaya çalışırken dış ses -beynimiz- bir sürü psikolojik savunma mekanizmaları üreterek bizi düşünmekten alıkoyar. Bir çeşit sarhoşluk. Etrafımızda arkadaş canlısı, hoş sohbet, dünya insanı diye nitelendirebileceğimiz bir çok insan (hatta belkide biz bile böyle olabiliriz)  iç sesinden kaçarken böyle olmuşlardır.Ortak özellik konuşkanlık olabilir. Birden bire içe dönmeye kalktığımızda da hiç birşey gözükmez ve bu durumda klişe bir cümle kullanılır ‘çok düşünme kafayı üşütürsün’ Evet düşünme işini beyne bırakırsak sistem hatası yada işletim hatası ortaya çıkabilir. Sebeb beyinin üretkenliğidir.

Herşeye rağmen zannetmek peşinden her türlü inancı ortaya çıkardığı için gereklide olabilir. Tanıdığım, uzun yıllardır uzaktan izlediğim bir arkadaşım -ki kendisi bu coğrafyada üretken sayılabilir- kendisini işinin birkaç branşında birden Türkiye’nin en iyisi zannediyor. Kendi camiasında pek sevilen birisi değil. Kendinden başka birinin varlığına tahammül edemiyor, yani megaloman.Yine de maddi zenginliğin zor yakalandığı bir işi yaparak zengin olmuş bir kişi. İşte inanç..Çünkü kendi yarattığı, zannetmeler üstüne kurulu dünyasını  doğru, var, gerçek ve tek sanıyor. Enteresan olan o da inancın önemini biliyor ve inanmak gerektiğini dile getiriyor. Peki ama yaşam sadece başarılı olmak, maddi zenginlik yada kariyer mi acaba? Görünen o ki insan sürekli hikaye yaza yaza, uydura uydura, zannede zannede, kafasını hiç kaldırmadan ömür tüketiyor. Biz bize verilen ömrü bu kadar rahat harcamaya layıkmıyız? ‘İşim var, acelem var, çok önemli bir görüşme..’ Bu kandırmacalarla hayat giderken hayattan emekli oluncamı kendi parmak izimizin tek olduğunu anlayacağız.

Zannetme ile gerçek arasında seyahat edebilmek için ehliyet lazım. Bu, bir kurstan çok kişisel çaba gerektirebilir.Vaktimiz varmı? Bu konuya veya kendimize ayıracak vaktimiz varmı? Varsa ilk yapılacak olan herşeyi zannetme kabul edip ayıklamaya başlamaktır. Bu, yaşam devam ederken yapılan bir çalışmadır. Mesela ben bir yerde oturuyorum.Vücuduma  bakarak ben bundan ibaretim dedikten sonra zannetiğim kadarıyla bu kadarım demek gerekir. İnsan gördüğü kadarın dışında da var-dır. “Gördüğü bir elbise…”  Böylece ya bu kadar değilsem sorusu ortaya çıkar. Mesela yaşadığımız ilişkilerde bir takım yargılara varırız. “Ya öyle değilse” sorusu çok önemlidir. “Ya ben öyle zannediyorsam?”  İşleri beynin sorgulamasına bırakmadan içimizi dinleyerek yaşamak umudu ile….

Yorum bırakın